.
“Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl (1876-2006): Prof. Dr. Bülent Tanör’ün Anısına Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri 10. Yıl Güncellemesi” başlıklı bu rapor, TÜSİAD Parlamento İşleri Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Üskül tarafından yazılmıştır.
.
“Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl (1876-2006): Prof. Dr. Bülent Tanör’ün Anısına Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri 10. Yıl Güncellemesi” başlıklı bu rapor, TÜSİAD Parlamento İşleri Komisyonu’nun çalışmaları çerçevesinde, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Üskül tarafından yazılmıştır.
.
“Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” 20 Ocak 1997’de kamuoyuna sunulduktan sonra yurt içinde ve dışında büyük ilgi uyandırdı. Yurt içinde hararetli tartışmalara, yüzlerce haber, yorum ve incelemeye konu olan, “Türkiye’de siyaset ve demokrasi” ile ilgili tartışmalarda gönderme yapılan başlıca kaynaklardan biri haline gelen rapor, yurt dışında da büyük ilgi gördü. İngilizce ve Almanca çevirileri adeta kapışıldı. Türk özel sektörünün evrensel standartlarda bir demokrasi arayışının ve bu konuda öncülük iradesinin belgesi olarak kabul gördü.
.
TÜSİAD, raporun yayınlanmasının ardından 1997 ve 1998 yılları içinde, “Siyasal Partiler Yasası”, “Seçimler, TBMM ve Hükümet Sistemleri”, “Yerel Yönetimler”, “Hukuk Devleti ve Yargı”, “İnsan Hakları” gibi raporun bölüm başlıklarından seçilen konularda paneller düzenledi. Bu panellere, milletvekilleri, akademisyenler, yargı mensupları, sivil toplum örgütleri temsilcileri katılarak, bu konuları tartıştılar.
.
Aralık 1999’da, yine Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından hazırlanan, “Türkiye’de Demokratik Standartların Yükseltilmesi: Tartışmalar ve Son Gelişmeler” başlıklı bir takip raporu yayınlandı. Bu raporda, hem bir önceki raporla ilgili hukuki nitelikteki eleştiri ve görüşler ele alınmakta, hem de Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerle, değişiklik girişimleri çerçevesinde sunulan kanun tasarıları/teklifleri incelenmekteydi.
.
On yıl önce, on yıl sonra
.
TÜSİAD çeşitli rapor çalışmalarıyla konunun takipçisi olmaya devam etti. Başlangıçta düşük tempolu seyreden gelişmeler, zaman içinde ivme kazandı. Raporda değinilen konuları ülke olarak tümüyle gündemimizden çıkaramamış olsak da, küçümsenmemesi gereken ilerlemeler kaydetmeyi başardık. Bu arada demokrasi gibi bir konunun iş dünyasını ilgilendirmediğini düşünenlerin sayısında da dikkate değer bir azalma oldu.
.
Bugün Türkiye’nin, bulunduğu coğrafyada, gerek piyasa ekonomisiyle gerekse demokrasisiyle parlayan bir yıldız olduğunu görmezden gelemeyiz. Ancak kendimizi, bulunduğumuz yere gore değil, varmak istediğimiz hedefe göre değerlendirmek zorundayız. Bu yüzden de karşılaştırmalarımızı, gelişmiş batı demokrasileriyle yapmalıyız.
.
Daha gelişmiş bir demokratik yapının Türkiye’yi iç çatışmalardan uzaklaştırarak gereksiz enerji ve kaynak kaybını önleyeceğini, toplumsal uzlaşmayı tesis ederek siyasal ve ekonomik istikrarı kalıcı hale getireceğini görmeliyiz.
Sürecin düz bir ilerleme çizgisi izlemeyeceğini artık biliyoruz. Ülkenin daha şeffaf, daha katılımcı bir demokrasiye doğru gelişmesi, ister istemez mevcut statükoyu değiştirmek ve iktidarını paylaşmak istemeyen kesimler nezdinde bir direnç yaratacaktır. Konjonktürel bazı gelişmeler, zaman zaman, bu direnci besleyip geliştirebilecek ve etrafında bir taraftar kitlesi oluşmasına yardımcı olacaktır.
Nitekim içinde yaşadığımız günlerde de benzeri bir dirençle karşı karşıya olduğumuzdan ve bu direnci besleyen dış faktörlerin varlığından söz edebiliriz. Bir kez daha “dış düşman” retoriğinin hortlatıldığına, asayiş ve güvenlik konularının masaya sürüldüğüne, ulusal birlik ihtiyacının altının çizildiğine şahit oluyoruz. İnsan bu söylemlere kendini kaptırdığında, demokrasinin güven ve huzurla birlikte var olamayan, birlik ve beraberliği tehdit eden, uzlaşma değil, bir “çatışma” rejimi olduğu sonucuna varabilir.
Bu tehlikeli söylemin dışında, bir de mevcut demokrasinin dar kalıplar içine sıkıştırılması çabasına şahit olabiliyoruz.
Bu çabaların, ülkeyi demokrasiden uzaklaştırıcı özelliği daha az dikkati çekmektedir. Burada söz konusu olan demokrasi karşıtı tutumu yakalayabilmek için, yapıları değil işleyişleri ve zihniyeti, yasa metinlerini değil uygulamaları izlemek gerekir.
Bu, yasaları kendince yorumlayarak, değişimi yavaşlatmaya veya engellemeye çalışmak olarak nitelendirilebilecek bir davranış biçimidir. Bu davranış biçimine sahip olanlar, toplum içinde bazı kesimleri demokratik haklardan yararlanmaya ehil görür, diğerlerini görmez. Seçenekler toplum yararına sınırlanmıştır. Dikkat edin, eğer bir yerde sizi ak ile kara arasında bir seçim yapmaya zorlayanlar varsa, orada mutlaka demokrasi adına bir kayıp vardır.
Daha yaygın, daha katılımcı
130 yıllık bir olgunlaşma sürecinden sonra, Türkiye, demokratikleşme tartışmalarını kalıcı olarak gündeminden çıkarabilecek mi? Hiç kuşkusuz evet. Bunu söylerken kendiliğinden gelişecek bir süreçten söz etmiyoruz. Elbette, bu doğrultuda gösterilecek kararlı ve samimi çabalar olmaksızın bunun kendiliğinden gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Ancak, Türkiye’nin bugün erişmiş olduğu gelişmişlik düzeyinin geri döndürülemeyeceğini de görmek zorundayız.
Toplumsal ilerleme refaha, refah küresel ekonominin kurallarına uymaya, bu uyum ise açık ve demokratik bir toplumsal yapıya bağlıdır. Bu yapının kurulması ülkedeki tüm sivil toplum kuruluşlarının, siyasal partilerin, kurumların ve bireylerin ortak hedefi ve kültürü olmalıdır.
Çünkü bireyler de kurumlar da, kendi farklı ideallerini gerçekleştirme konusunda eşit fırsat sahibi olma imkânını, her türlü fikre ve gelişmeye açık, uzlaşma kültürü olan bir toplumsal yapı içinde bulabilirler. Bu yapı aynı zamanda, bugün bize çözümsüz gelen birçok sorunun da çözümünü beraberinde getirecektir. Bunu sağlayabilmek için daha gelişmiş, daha yaygın, daha hoşgörülü ve daha katılımcı bir demokratik siyasal yapı kurmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
.
TÜSİAD Yönetim Kurulu
Aralık 2006
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder