Emine YENİTERZİ, Selçuk Üniversitesi
Özet
Mevlâna, Mesnevî’de; akıl ve nefisten mürekkep insanın, “insân-ı kâmil” olma yolundaki mücadelesine yer verir. Bu mücadele insanı olgunlaştıran, olumsuz özelliklerinden arındıran, ruhen yücelterek Allah’a yaklaştıran türdendir. Ancak Mevlâna’nın engin hayat tecrübesinin ışığında verdiği bilgiler, geleneksel dinî ve tasavvufî görüş yanında; günümüzdeki insanın mutlu, huzurlu, güçlü ve başarılı olmasına yardımcı olan kişisel gelişim konusundaki tavsiyelerle de uyumludur. Makalemizde Mevlâna’nın yaklaşık sekiz yüzyıl önce insanın mükemmelliğe ulaşma yolundaki daimî gelişim ve değişimine ilişkin öğütleri ile bu gelişimin temel unsurlarına bakış açısının, çağımızın modern görüşleri ile paralelliği ele alınmaktadır.
Mevlâna Celâleddîn-i Rumî’nin günümüzde evrensel bir ilgi odağı olmasının en önemli sebeplerinin başında, insana verdiği değer ile sevgi ve hoşgörü anlayışı gelir. Onun merkeze Allah’ı alarak kâinatı kuşatan sevgi anlayışı, farklılıkları değil, benzerlikleri ön plana çıkaran birleştirici görüş açısı üzerinde en çok durulan konulardır. Eserleri, geleneksel anlayışın dar kalıpları dışına çıkılarak değerlendirilip, sözleri de günümüz terminolojisi ile bağdaştırıldığı zaman onun insana bakış açısının yalnızca dinî, tasavvufî ve ahlakî yönlerle sınırlı olmadığı görülür. Mevlâna aynı zamanda kişisel gelişim, girişimcilik, değişim ve zaman yönetimi gibi günümüzde önem kazanmış olan konulara dair asırlar öncesinden bugüne uyarlanabilecek tavsiyeler de vermiştir. Sözü edilen konularda şaşırtıcı bir derinlik, zenginlik ve öngörüye sahiptir.
Makalemizde, Mevlâna’nın yaklaşık sekiz yüzyıl önce insanın mükemmelliğe ulaşma yolundaki daimî gelişim ve değişimine ilişkin öğütleri ile bu gelişimin temel unsurlarına bakış açısının çağımızın modern görüşleri ile paralelliği ele alınmaktadır. Sözü edilen konuları aşağıdaki başlıklarla özetlemek mümkündür.
Yenilikçi Olmak
Ne güzel şeydir, her gün bir yerde konaklamak,
Akarsu, donma korkusundan, elbette uzak!
Dün geçti, dünün sözü de dünle geçip gitti,
Bugün, yepyeni bir söz söylemeli muhakkak! (Sırların Dili, 419)1
Bu meşhur rubai, Mevlâna’nın yenilikçi görüşü hakkında yeterli fikir vermektedir. Mevlâna, gelişimin değişimle birlikte olduğuna; hep aynı kalmanın değil, ilerlemenin ve yenilenmenin gereğine işaret eder. Bu yüzden yeniliklere açık olmak, özgürce düşünmek, yeni düşünceler üretmek ve hayal kurmak2 onun tavsiyelerinde önemli bir yere sahiptir. Yeniyi istiyorsan, eskiden soyun! (Mesnevî, II/1270) öğüdünü veren Mevlâna’nın bağlı olduğu dinî ve ahlakî değerler, insanın gelişmesi konusunda kısıtlayıcı değil, tam aksine gelişmeyi; iyiye, güzele, doğruya ulaşmayı teşvik eden yeterli esnekliğe sahiptir. Mevlâna da bu değerleri yeniden ele alarak çağdaş olmayı öğütler. Çünkü hayatın sırrı, her an yenilenmektir.3
Değişim
Allah, her an yenileyen, değiştiren faal bir yaratıcıdır.4 Bu yüzden gelişmek isteyen insan da yeniliklere açık olmalı, değişmeyi istemelidir. İnsan, beden elbisesiyle dünyaya gelene kadar zaten birçok değişime uğramıştır.
Dünya yolculuğunda da, yaratılışını bakırdan altına çevirme sorumluluğunu taşır.5 Bu değişimde değersizden değerliye gidiş söz konusudur.6 Ayrıca bu değişim kökten olmalıdır: Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı? (Mesnevî, IV/2350) Çünkü böyle kökten değişimle; hayvanî sıfatlar giderilir, insanî, hatta ilâhî sıfatlar kazanılır.7 Gelişime giden bu değişim başlayınca, zincirleme olarak devam eder; her değişim bir başka değişime sebep olur.8
Eğitim
Mevlâna’ya göre eğitim, insanı olgunluğa taşıyan bir süreçtir. Ona göre iyi insan olmanın yolu, nefsi; akıl, ilim ve gönül rehberliğinde ahlakî ve manevî değerlerle arındırmaktan geçer. İnsan; terbiyeye, eğitime kabiliyetlidir. Öyle olmasaydı Allah insanlara peygamberler göndermezdi. Bu yüzden Mevlâna; Vücuda sütle giren huyu, çıkarmaya kimin iktidarı vardır? (Mesnevî, II/2629) diyerek insanın aslî özelliklerinin aynı kalacağını belirtir; ama sonradan edinilen huyların eğitimle değiştirilebileceğine inanır.9 İnsan eğitime ve bu eğitimi verecek olan öğretmene muhtaçtır. Zira sanat bilgisi ve usta olmadan insan hiçbir sanatı elde edemez.10 Ancak bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, insanın bu eğitimi kabul etmesi ve istemesi; öğretmenin de öğrenciye bu eğitimi kabiliyet, beceri ve kapasitesini dikkate alarak seviyesine göre vermesidir.11 Mevlâna’nın bir eğitimci olarak, insan ruhu üzerinde çok etkili bir sanat dalı olan şiiri bir eğitim aracı olarak seçmesi, vermek istediği mesajları hikâyeler yoluyla iletmesi bu amaca hizmet eder.
Diğer yandan eğitimi veren insanın, eğitimin özünden nasip almış, liyakat sahibi olması; eğitimin temel amacının da sevgi ve gerçeği gören bilgi/doğru bakışı kazandırması gerekmektedir.12 Eğitimle elde edilen bilgi ve beceri sahibine üstünlük verir, gelişmesini sağlar. Öyle ki köpek bile eğitim alınca değişir; eğitimli köpek yaban eşeği avlarken, eğitimsiz olanı körlerin peşinden koşar (Mesnevî, II/2360–2364).
Akıl
Mevlâna, eserlerinde akıl ve aşk karşılaştırmasına yer verir, aşkın üstünlüğünü bu yolla vurgular. Bunun dışında aklı hem övdüğü, hem de yerdiği görülür. Yerdiği akıl, İlâhî sırları idrak etme iddiasında olan ve metafizik âlem hakkında görüşler sunan teorik akıldır. Değer verdiği akıl ise, dünya ile ilgili olan tecrübî (pratik) akıldır. Böyle akıl, insan için bir üstünlük vesilesi, bir meziyet, değişim ve gelişim için temel gerektir. İnsanî akıl, küllî akıldan bir parça olan cüzî akıldır ve küllî aklın parçası olduğu için değerlidir. Aklın en önemli özelliği işin sonunu düşünmektir; nefis ise akıbetten habersizdir (Mesnevî, II/1548). İnsanın değişim ve gelişim yolunda vizyon sahibi olması akıl yoluyla sağlanır. Bu yüzden Mevlâna; girişimci olmayı, gelişime açık olmayı, ileriyi görmek ve sonucu iyi kestirmek özelliklerini akıl yoluyla edindiğimize işaret eder.13 Ancak insana mahsus cüzî aklın derecesi herkeste değişiktir.14 Dolayısıyla birçok akıl birleştiği zaman, tek akıldan daha üstün olur.15 Bu yüzden Mevlâna insanın değişim ve gelişim serüveninde bir rehber edinmesini, yalnızca kendi aklına güvenmemesini tavsiye eder.16
Bilgi/Bilim
Kendisi de büyük bir din bilgini olan Mevlâna; Bilgiyle uyumak uyanıklıktır. Vay bilgisizle oturan uyanık kişiye (Mesnevî, II/39) sözleriyle cehaletin zararına, bilgininse değerine işaret eder. İnsanlık bilimle değer kazanmış, yücelmiştir.17 Bu yüzden Mevlâna bilgiyi, gücün sembolü olan Hz. Süleyman’ın mührüne benzetir. Bilgiye sahip olan, dünyaya sahip olur; dünya bir bedene benzetilse, bilgi onun canı olur (Mesnevî, I/1030). Bu benzetme ile bilgili insan güçlü insandır düşüncesini veren Mevlâna’nın sekiz yüz yıl öncesinden dile getirdiği mesaj çok önemlidir. Günümüz bilgi çağıdır. Bilgiyi elinde bulunduranlar güce sahip olmaktadır. Özellikle bilgisayar, internet, genetik, iletişim ve nükleer alanlarında teknolojiye sahip olanlar dünyanın hâkimi olmaktadır. İnsan da, bilginin rehberliğinde sürdürdüğü gelişimle diğer varlıklardan üstün olur. Ancak bu üstünlüğü veren bilgi insanın yaratılış sırrını idrak etmesini sağlayan, sevgiyle yoğrulan, yalnızca akılda değil, gönülde de yer edinen ve hayata uygulanan türdendir. Bu yüzden Mevlâna’ya göre ilim insan için bir amaç değil, insanı yaratıcısına yakınlaştıran bir araçtır. Yoksa insana yaratılış gayesini öğretmeyen, insanı geliştirip olgunlaştırmayan ilim, sahibi için yalnızca zahmet ve yorgunluktur. İlmi eğer bedenine kullanırsan yılan olur, gönlüne kullanırsan sana yâr olur sözleriyle bilginin kalp ateşinde pişirilmesini, aşktan nasibini alarak insanın yolunu aydınlatması gerektiğini bildiren Mevlâna, şeytan için; Onun da bilgisi vardı ama din aşkı yoktu. Bu yüzden Âdem’in yalnız topraktan yaratılan suretini gördü (Mesnevî, VI/260) ifadesiyle ilmin ancak sevgiyle birlikte olduğu zaman insana ve insanlığa fayda getireceğini belirtir.
Diğer yandan Mevlâna bilginin teoride kalmaması, hayata uygulanmasından yanadır. Bilgi ve düşünce pratik hayatta yerini bulduğu zaman, insana madden ve manen faydalı olur (Mesnevî, III/3038). Ayrıca bilgi, tam olunca işe yarar. Eksik bilgi, doğruyla yanlışı birbirinden ayırma gücüne sahip değildir, şimşeğin ışığını güneş sanır (Mesnevî, II/1535). Sevgiden nasip alan, uygulamaya konulan tam bilgi, insana kendi mahiyetini öğretir, olgunlaştırır, yüceltir ve Allah’a yaklaştırır (Mesnevî, III/2648–2654).
Sevgi
Mevlâna akıl ve bilgi sahibi olmaya önem verir. Ancak insanı olgunlaştıran, ondaki her kötülüğü gideren ve insanı yücelten asıl değer sevgidir.18 Bu yüzden Mevlâna’nın bütün eserleri özde aşkı anlatır. Zira aşk hayatın aslı, kâinatın yaratılış sebebidir. İnsanın yaratılmasındaki yegâne amaç da Allah’ı tanımak ve sevmektir.
Mademki kâinatın yaratılışı da, devamı da sevginin ürünüdür, o hâlde her insan bu sonsuz sevgiden nasip almalıdır. Ancak bu sevgi azalmayan, tükenmeyen, hiçbir şekilde zedelenmeyen hakikî sevgi olmalıdır. İşte böyle bir sevgiye sahip olabilmek için bütün mutasavvıflar gibi, Mevlâna da bize, öncelikle iyilik, güzellik ve mükemmelliğin en üst derecesinin yalnızca kendisine has olduğu Allah’ı sevmeyi, daha sonra da bu sağlıklı ve gerçek sevgiyi Allah’ın yarattığı her varlığa yöneltmeyi tavsiye eder. Böyle bir sevgi anlayışında insan, âdeta merkezî bir enerji santraline bağlanır gibi, tükenmeyen bir sevgi kaynağına ulaşır, o kaynaktan aldığı ve dağıtmakla bitmeyen türden bu sevgiyi kâinata yayar, bütün insanlarla paylaşır. Bu da belirtildiği gibi, önce Allah’ı sevmekle gerçekleşir.
Mevlâna sevgiyi, gelişmenin ön şartı, her insanın yaşaması gerekli bir hâl olarak görür. Böyle bir sevgi, “kimyâ” gibidir, insandaki bütün olumsuzlukları giderir.19 Sevginin insanı tasfiye eden; açgözlülük, kıskançlık, kin ve benzeri kötü huylarını ıslah eden gücüne çarpıcı bir örnek verir: Şeytan âşık olsa, şüphesiz şeytanlığı gider, Cebrail olurdu (Mesnevî, VI/3648).
Bu yüzden Mevlâna’nın sevgi konusunda vermek istediği en önemli mesaj, sevginin yaratılışın özü olduğu gibi, dinin ve kişisel gelişimin de temeli olduğudur. İnsanları dünyevî ve uhrevî mutluluğa ulaştıracak olan şifa, sevgide mevcuttur. Her türlü kötülükten arınmış temiz gönüller sevginin eseridir. Toplumdaki huzurun ve barışın kaynağı da sevgidir. Sevgi, yalnızca sufîlerin yaşaması gereken bir hâl değil, her insanın nasiplenmesi gereken hayatî bir ihtiyaçtır. Nefretin kol gezdiği yaşlı dünyamızda sevgisizlik insanı ve tabiatı yok eden bir canavar hâline gelmiştir. Öyle ki, günümüzde insanlığın en büyük problemi sevgi erozyonudur demek mümkündür. Mevlâna’ya göre çözüm, sevgidedir.
...
Calismanin Tamami Icin
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder