(13 Aralık 2008)
.
Usta oyuncu Gazanfer Özcan'a Türkiye Sinema ve Audiovisüel Kültür Vakfı'nın danışmanlığında hazırlanan Bonus 7. Uluslararası Komedi Filmleri Festivali kapsamında onur ödülü verildi. Sinemayla yakınlığının olmadığını belirten usta komedyen ödüle şaşırdığını söylüyor. Ödüllerin sanatçıyı onore etmek için güzel bir vesile olduğunu ifade eden Özcan, "Ödül vermek için sanatçıların yaşlanmalarını bekliyorlarsa bu büyük bir yanlış!" diyor. "Gülse'nin hayranıyım" diyen Özcan, Beyaz Melek filminde Niko karakteri için teklif aldığını; fakat Mahsun Kırmızıgül'e güvenmediği için kısa bir rolü kabul ettiğini söylüyor. Sahnelerdeki 60. yılını kutlayan Gazanfer Özcan ile sinema ve tiyatro eksenli bir sohbet gerçekleştirdik.
Mimikleriniz dikkat çekiyor. Komedi oyunculuğunda sizin için baskın unsur nedir?
Ben bilerek ya da altını çizerek mimik yapmıyorum. Becerebildiğim kadar doğal olmaya çalışıyorum. Gerektiği yerde, doğal mimik yapılması gerekiyor.
Avrupa Yakası için "Gazanfer Özcan'ın o koltukta oturması bile yetiyor" diyorlar.
Eksik olmasınlar, iltifat ediyorlar. Zaten sadece oturuyorum! Yormuyorlar beni.
Hâlâ tiyatroya devam ediyorsunuz. Bunun zorlukları ve sizin için vazgeçilmez olmasının sebebi nedir?
Tiyatro benim için artık bir yaşam biçimi. Bu sene 60. yılımızı kutlayacağız. 60 yıldır benim hayatımın tümü diyebilirim, bir parçası değil. Vazgeçemeyeceğim bir sanat, bir aşk! Tedavisi mümkün olmayan bir virüs bu...
60. yıl için kutlama yapacak mısınız?
Hayır; çünkü 25. ve 50. yılda yaptık. Bu sene de yaparsak milletin gırtlağına gelir artık.
Hiç elinizi eteğinizi tiyatrodan çekmeyi düşünmediniz mi?
Düşünmedim, düşünmüyorum da. 'O vakit' gelince bulunduğum yerde olur inşallah.
Tiyatrocular genelde televizyonu tiyatro kadar kıymetli bulmuyorlar. Avrupa Yakası'nda oynamanızda ne etkili oldu?
Gülse Hanım'ın tarzını çok beğendim. Yazdığı senaryolar bana hoş geldi. Bir de tabii davranış meselesi. Üstün bir ilgi, üstün bir sevgi, saygı görüyorum. O yüzden benim için orası çok makbul tabii. Tiyatro kadar seviyorum yani.
Tiyatroların kalkınabilmesi için devletin yardımından bahsediyorlar. Devlet nasıl bir yardımda bulunmalı tiyatrolara?
Devlet, yetişebildiğince yardım yapıyor. Ama bu yeterli mi, değil mi? Bu, ayrı bir tartışma konusu. Daha geniş imkânlar sağlanırsa çok daha iyi şeyler yapılır kanaatindeyim.
Nedir bu imkânlar?
Tamamen parasal. Çünkü tiyatronun giderleri o kadar fazla ki bu, yalnız seyirciyi doldurmakla karşılanacak gibi değil. Devlet, reklam masraflarımızı karşılıyor, ki o da büyük bir fayda. Dekorumuzu, kostümümüzü karşılıyor.
Tiyatronun masrafları nelerdir peki?
En basitinden söyleyeyim: Buradaki telefon ve elektrik masrafı bir ikametgâhın 10 misli, 20 mislidir. Personel, sanatçı, teknik elemanlar; bunların vergileri, stopajları, sosyal sigorta masrafları, kirası bunlar üst üste geldiği zaman büyük meblağ.
Devlet, bu masrafların karşılanabilmesi için ekstra bir şey üretemez mi?
Devletin en büyük faydası -ki çok zor bir şey- sanatçılara kendilerini gösterebilecek alan bulabilmesi için bol bol tiyatro yaptırması olur. O zaman iş biraz daha kolaylaşır.
Komedi Filmleri Festivali'nden onur ödülü aldınız. Komedi filmlerinin Türk seyircisi gözündeki yeri sizce ne? Çünkü en filmsiz dönemlerde bile komedi filmleri hep seyirciyle buluştu.
Benim bu soruya geniş kapsamlı cevap vermem mümkün değil. Çünkü herkes bilir, sinemayla yakınlığım çok olmamıştır, birbirimizi sevmedik. Böyle bir onur ödülüne layık görüldüğüme de çok şaşırdım. Eksik olmasınlar, ödülün kötüsü olmaz. Hep ihtiyaç duyduğumuz şey. Ödüller insana güç verir, hız verir, yaşam zevkini artırır. Çeşitli sorunların mevcut olduğu bir ortamda herkes eğlenmek için sıkıntılarını giderecek çareler araştırıyor, bu meyanda komedilere olan bir düşkünlük söz konusu.
Son zamanlarda sinema ya da tiyatroya emek veren 'yılların sanatçıları'na ödül verme yarışı var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanatçıyı onore etme açısından çok güzel bir şey. Bir de, sanatçının 'ben çaptan düştüm hali'nden sıyrılması için bir vesile. Ödül vermek için sanatçıların yaşlanmalarını bekliyorlarsa bu, büyük bir yanlış!
Siyasi ve bel altı esprileri ucuz güldürü olarak tanımlıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
İlle politik espri, ille belden aşağı espri yapılarak komiklik olmaz. Bugüne kadar öyle bir şeye tenezzül etmedim bile. Yapanları kınamıyorum, onların becerisi öyle. Her yiğidin farklı bir yoğurt yiyişi vardır; ama benim kitabımda böyle bir şey yok.
60 yıllık sahne hayatınızda oyunculara karşı nasıl bir tutum sergilediniz?
Ben, benim işimi yapan 7'sinden 70'ine kadar kim varsa hepsine yaptığı işten dolayı büyük saygı duyan bir insanım. Herkes benim için bir numaradır. Herkesin görevi ayrıdır. Ben geniş bir sofrada tuzluk da olabilirim, sürahi de... Bunu kabullendikten sonra zaten sorun çıkmaz. Bir de en önemlisi, meslektaşlarıma kıskançlık duygusu hiç duymadım. Hatta geçmişte kendi kendime: 'Yüce Allah'ım, eğer ben kıskançlığa kapılırsam aklımı al!' demişimdir!
Avrupa Yakası'ndaki oyuncu değişimleri sizi nasıl etkiliyor?
Hiç etkilenmedim. Her gelen benim için makbuldür. Herkese becerebildiğim kadar yardımcı olmaya çalışırım. Hiçbir şey olmasa da fikren yardımcı olmaya çalışırım. Yakınlık gösteririm. Çünkü onlardan aynı şeyi görüyorum, aksini yapmam mümkün değil. Bu tiyatroda da böyledir. Bir de, sette olsun, tiyatroda olsun her insanın mutlaka bir alternatifi vardır. Ben gidersem şurası şöyle olur diye bir zihniyeti katiyen kabul etmiyorum. 20 kişilik ekipten 5 kişi gitse, kalan 15 kişi gene götürür oyunu.
Şu an Dilber Hala ile olan sahneleriniz çok beğeniliyor.
Bu senaristin kendi fikri, yeni bir karakter doğurdu. Çok da isabetli oldu. Dilber Hala hakikaten kendinden bahsettirecek kadar başarılı. Senarist ne yazar bilmiyoruz!
Peki siz ne olmasını istersiniz?
Valla hiç düşünmedim. Onca şeyi yazabilecek kadar bilgim olsa, oturur ben kendim yazarım. O ayrı bir yetenek. Allah Gülse'nin sağlığına nokta kadar zarar vermesin. Çok üstün vasıflı bir isim, ben hayranıyım.
Sizi sinemada Beyaz Melek'te gördük.
Sadece bir gün gittim. Aslında Mahsuncuğumun teklifi başka bir roldü. Orada benim için Niko'yu düşünmüş. Fakat zamanım yoktu.
Yoksa sinemaya olan soğukluğunuzdan mı kabul etmediniz?
Diyarbakır seyahati filan vardı. Benim sağlığıma zararlıydı. Doktorlar, sıcakta çalışamaz, demişlerdi. İyi bir bahane oldu o. Bir de Mahsun'u yakından tanımıyordum. Bir türkücü neticede, hani nereden heveslendi de yönetmenlik yapıyor gibi bir istifham vardı kafamda. Ama yanılmışım, çok memnun oldum yanıldığıma da. Çok başarılı bir iş çıkardı.
Serkan Kara
Zaman CumaErtesi
.
Zaman CumaErtesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder