Prof. Dr. Ergun Özbudun, geçen hafta “pasif laiklik” kavramını kullandı ve yeni bir tartışma başladı… Bence yeni bir açılım…
Özbudun, bu kavramı, San Diego Eyalet Üniversitesi, Siyaset Bilimi Bölümü hocalarından Ahmet Kuru'ya referansla kullandı… Yani, “pasif laiklik” kavramı Kuru'nun icadı.
Kuru, doktorasını Washington Üniversitesi'nden Joel Migdal, Tony Gill ve Resat Kasaba gibi önemli hocaların danışmanlığında aldı. Laiklik üzerine tez çalışması Amerikan Siyaset Bilimcileri Derneği'nce din-devlet ilişkileri konusunda yılın doktora tezi ödülünü aldı. Daha sonra bu tez dünyanın en önde gelen siyaset bilimi dergilerinde (World Politics ve Comparative Politics) yayınlandı. Tezin bütünü de bu alanın en prestijli yayınevi olan Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. Kitap temel olarak laik devletlerin dine yönelik politikalarının neden derin ayrılıklar taşıdığı sorusuna cevap arıyor.
Pasif ve dışlayıcı laiklik kavramsallaştırmaları nasıl ortaya çıktı?
Yedi yıl önce Washington Üniversitesi'nde doktoramı şu soru üstüne yazmaya başladım: “Neden öğrencilerin dini kıyafet ve sembolleri Amerika'da hiçbir problem teşkil etmezken, Fransa devlet liselerinde, Türkiye ise tüm eğitim kurumlarında bu sembolleri yasaklıyor?”
Cevap bulabildin mi?
197 ülkeyi din-devlet ilişkileri açısından sınıflandırdım. ABD, Fransa ve Türkiye geliştirdiğim iki laiklik kriterine göre benzer şekilde laik devletler. Bir, laik devlette parlamento ve mahkemeler dinin kontrolünde değildir. İki, laik devletin resmi dini yoktur. Benden önce de ABD ve Fransa'da laiklik anlayış ve uygulamalarının farklı olduğunu vurgulayan uzmanlar olmuştu; ama onların kullandığı seküler / laik, Anglo-sakson laikliği / Fransız laikliği gibi kavramların sorunları vardı.
Ne gibi?
Kavramsal sorun şu: Sekülerleşme toplumsal bir süreç, dinin toplum hayatındaki etkisinin azalması anlamına geliyor. Laiklik ise anayasal bir prensip; siyasi sistemi, devleti tanzim ediyor. Ayrıca Amerika seküler de-yince sanki laik değil gibi bir anlam çıkıyor. Halbuki Amerika birçok yönden Fransa'dan daha laik bir devlettir.
Hangi açılardan?
Mesela bugün Fransa'da 1906'dan önce inşa edilen kiliseler devlet malıdır; üstelik her beş öğrenciden biri Katolik Kilisesi'nin kontrolündeki okullara gider ve bu okulların bütçesinin yaklaşık yüzde seksenini devlet karşılar. Fransa'nın Alsace-Lorrain bölgesinde laiklik uygulanmaz ve üç resmi din vardır.
Anglo-Sakson ve Fransız laikliği demek neden dogru olmaz?
Anglo-Sakson laikliği problemli bir ifade, zira İngiltere laik bir devlet değildir. Kraliçe Anglikan Kilisesi'nin başıdır ve Lordlar Kamarası'nda papazlar vardır. Fransa laikliği tabiri de çok doğru değil; zira tek tip bir Fransa yok. Bu nedenlerle passive (pasif) ve assertive (dışlayıcı) laiklik kavramlarını geliştirdim.
Nedir pasif laiklik?
Pasif laiklik, devletin dini olan-olmayan sembol, kıyafet ve söylemler karşısında kamusal alanda pasif bir rol oynamasını gerektirir. Dışlayıcı laiklik ise, devletin dini öğeleri kamusal alandan dışlamasını ister. Birincisinde liberal anlamda sınırlandırılmış, pasif bir devlet, ikincisinde ise kamusal alana seküler bir yön veren aktif ve dışlayıcı bir devlet söz konusudur.
Kamusal alandan devletin kurumlarını mı kastediyorsun?
Hayır; çok daha geniş bir kavram olarak kullanıyorum. Kamusal alan, bireylerin birbirleriyle özel alanlarının dışında kurdukları iletişimin cereyan ettiği sosyal bir alandır. Kamusal alan ve laiklik konusunda incelediğim her üç ülke de ikiye bölünmüş durumda.
Amerika'dan başlayalım…
Amerika'da pasif laiklik hakim anlayıştır. Tartışma pasif laikliğin iki türü üzerinde cereyan ediyor. Bir grup din ile devlet arasında bir ayrım duvarının olmasını savunurken, diğer grup keskin bir ayrımın şart olmadığını, devletin -tüm dinlere karşı tarafsız olduğu sürece- dini kurumlarla iliskide olabileceğini iddia ediyor. Her iki grup da okullarda öğrencilerin başörtüsü, Yahudi takkesi veya haç takmalarını tamamen bireysel özgürlükler kapsamında ele alıyorlar.
Obama da Kahire konuşmasında başörtüsü yasağına karşı olduğunu iki defa vurgulamıştı. Fransa'da durum nedir?
Fransa'daki incelemelerimde pasif laikliğe “çoğulcu laiklik”, dışlayıcı laikliğe ise “kavgacı laiklik” dendiğini gözlemledim. Pasif laikliği savunanlarla dışlayıcı laiklik taraftarları 1989'dan 2004'e kadar Fransız devlet liselerinde başörtüsü konusunu tartıştılar. Danıştay genel bir başörtüsü yasağına karşı çıktı ve bir dönemde önüne gelen 49 davadan 41'nde başörtülü öğrenciler lehinde karar verdi. Bu süreçte dışlayıcı laikliği savunan solcular ile göçmen Müslümanlara karşı olan İslamofobik sağcılar başörtüsüne karşı anlaştılar. Diğer yandan çokkültürlülüğü savunan sağ ve soldan gruplar pasif laikliği savunarak yasağa karşı çıktılar. Kamuoyu yoklamalarında başörtüsü yasağını savunanlar yüzde 72'lik bir destek buldu. Sonunda devlet liselerinde tüm dini semboller yasaklandı…
Peki, Türkiye'deki tartışmayı nasıl tanımlıyorsun?
Türkiye'de benim pasif-dışlayıcı laiklik tanımlamalarım, tartışan iki grubu da memnun etmedi. Bir kesim “nasıl AKP'yi pasif laikçi olarak tanımlarsın, onlar laiklik karşıtı” dedi. Öbür kesim ise “CHP laikliğin bir türünü savunmuyor; onlar laikçi, din düşmanı, sen bu tanımlamayla onlara meşru bir zemin sunuyorsun” dediler. Bence Türkiye'de laik-anti-laik, dindar-din düşmanı tartışması yok.
Laiklik adına yaşanan problem nedir?
Anlaşmazlık iki tip laiklikten hangisinin etkili olacağı üzerinde. Türkiye'de başörtüsü yasağını savunanlar kamuoyu anketlerinde yüzde 22'yi, yasağa karşı çıkanlar ise yüzde 78'i teşkil etmekte. Buna rağmen yasağın sürmesi Anayasa Mahkemesi'nin ve başka etkili kurumların dışlayıcı laikliği dayatmaları ile açıklanabilir.
Fransa ve Türkiye'deki laiklik anlayışındaki benzerlikler nelerdir?
İki ülkede de laikliğin hakim anlayışı devletin kamusal alandan dini dışlaması üzerine kurulu. Bu durum Türkiye ile Fransa'nin tarihi hafızalarına, özellikle de “ancien regime”de yani eski rejimde saltanat ile dini kurumların birbirine destek vermelerine dayanıyor. O nedenle iki ülkeyi kuran cumhuriyetçiler saltanatı kaldırırken, dini müesseseleri de eski rejimin parçası görerek hedef almışlar. Tarihi tecrübe olarak kimi zaman Türkiye Fransa'yı, kimi zaman ise Fransa Türkiye'yi takip ediyor.
Fransa, laikliği anayasasına bizden on yıl sonra koymuş…
Fransa'da laikliğin yerleşmesini sağlayan kanun 1905 yılında çıkarılmıştır. Bu kanun çıkmadan önce dışlayıcı laikliğe dayanan üç alternatif tartışıldı. Birinci alternatif daha çok din-karşıtlığına yakındı. İkincisi dini kontrol altında tutma esasını kabul ediyordu. Üçüncüsü ise din-devlet ayrımını öngörüyordu. Fransa'da dışlayıcı laikliğin üçüncü türü kabul edildi ve sonradan dönüşümler geçirdi. Türkiye'nin benimsediği ikinci model, yani dışlayıcı laikliğin dini kontrol altında tutan türü.
Dışlayıcı laiklerin haklı oldukları noktalar yok mu?
Var tabii. Mesela laikliğın siyasi sistem ötesinde bir hayat görüşü de olabileceği noktasında haklılar. Dini bir vicdan işi gören bireyler laiktir ve bu onların hayat görüşüdür. Ama bu hayat görüşünü tüm topluma anayasal olarak empoze etmek ve zorla kabul ettirmek demokrasiye kesinlikle aykırıdır.
Türkiye'nin kendine özgü şartları var, bu nedenle dışlayıcı laik olması lazım derken haklılar mı?
Değiller. Her ülkenin kendine özgü laikliğinin o ülke halkının demokratik istekleri doğrultusunda şekillenmesi gerekir. Türkiye gibi dini hayatın Fransa'dan kat kat daha yoğun yaşandığı bir ülkede Fransa'dan bile daha dışlayıcı laikliğin uygulanması ülkenin şartlarına ve toplumun dokusuna terstir. Anketlere göre haftalık kiliseye/camiye gitme oranı Fransa'da yüzde 10, Amerika'da yüzde 40, Türkiye'de ise yüzde 70. Ülke şartlarına bakarsak kamusal alanda dini görünürlük en çok Türkiye'de tolere edilmelidir. Benzer şekilde bayanların yüzde 60'ının başını örttüğü Türkiye'de üniversitelerde başörtüsünün serbest olması ülkenin kendine özgü şartlarına daha uygun olmaz mı?
Türkiye'de yaklaşık yüzde 20'lik bir kesim, ya pasif laiklikten şeriata yumuşak geçiş olursa gibi bir endişe taşıyor. Bu endişe nasıl giderilebilir?
Kendi ailemde bir hayli laik birey, hatta deistler olduğu için onların korku ve endişelerini iyi biliyorum. Bu endişelerin giderilmesi adına üç şey yapılabilir. Birincisi dindarlar özgürlükler konusunda fikirlerini, İslam'a da referans vermekten çekinmeden, sistemli olarak ortaya koyabilir ve şartlar ne olursa olsun demokrasiden geri dönülmeyeceğini felsefi ve kavramsal olarak ortaya koyabilirler. İkincisi, Türkiye'de devletin bireye etkisi liberal anlamda sınırlandırılabilir ve bu hem laiklerin hem de dindarların gelecek endişesini, “devleti ele geçiriyorlar” korkularını azaltır. Üçüncü olarak da, dışlayıcı laikliği savunanların korkularını besleyen yanlış anlamalardan arınmaları lazım.
Ne gibi yanlış anlamalar?
Mesela deniliyor ki; “Bizde çoğunluğun dini İslam, Hıristiyan ülkelere benzemeyiz, ya dışlayıcı laiklik ya şeriat.” Bu konuyu anlamak için 46 Müslüman ülkeyi inceledim; bu ülkelerden 11'inde (mesela İran ve Suudi Arabistan) şeriatın direkt etkisi var; 15'i şeriatla yönetilmiyor ama İslam resmi din (mesela Cezayir ve Malezya), kalan 20'si ise laik devletler. Yani Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler içinde Türkiye dışında 19 laik devlet daha var. Bunların kimisi pasif laikliği (mesela Endonezya ve Senegal), kimisi de dışlayıcı laikliği benimsemiş (mesela Özbekistan). Kısacası dışlayıcı laiklik giderse Türkiye'ye şeriat gelecek kaygısı yersiz.
İslam, Hıristiyanlık'tan farklı olarak, siyaseti kuşatan, laiklikle anlaşamaz bir din midir?
Batı'da bu görüşü savunanlara oryantalist diyoruz. Edward Said'in Oryantalizm kitabından sonra büyük bir düşünsel bunalıma giren oryantalistler 11 Eylül sonrasında yeniden etkili hale geldiler. İlginç olan Batılı oryantalistler ile radikal İslamcıların ortak bir İslam anlayışına sahip olmaları. İki grup da İslam'ı değişime kapalı ve dogmatik bir din olarak görüyor. Onlara göre, İslam, demokrasi ve laiklik ile bağdaşmaz.
İlber Ortaylı, İslam insanın yemesinden içmesine, giyimine, evliliğe kadar tüm hayatını kapsadığı için İslam toplumunda laiklik olmaz diyor…
Katılmıyorum. Tüm dinlerin insan hayatına yönelik detaylı iddiaları vardır. Fransa tarihindeki önemli problemlerden biri boşanmanın yüzyıllar boyu yasadışı olmasıydı. Bu tür problemler sadece Katoliklik'le de ilgili değil. Protestan çoğunluğa sahip ABD'nin önemli tartışma konularından biri kürtajdır ve temelde din eksenli bir anlaşmazlıktır.
Türkiye pasif laikliğe geçebilir mi?
Türkiye'de dışlayıcı laiklikten pasif laikliğe geçiş bir süreçtir. Bu süreç CHP'nin 1947 Kurultayı ile başlamıştır. Kurultay zabıtları birçok CHP'li vekilin laiklik uygulamalarında aşırıya gidildiğine yer veriyor. Akabinde, 1949'da, CHP hükümeti Ankara İlahiyat Fakültesi ile bazı İmam-Hatip kurslarını açtı ve okullara seçmeli din dersi koydu.
Yani, yeni bir dönem başladı, dışlayıcı laikliğin altın dönemi geride kaldı…
Evet. 1933-1949 donemi dışlayıcı laikliğin altın yıllarıdır. 13 yıllık süreçte bazı köy Kur'an kursları haricinde Türkiye'de Müslümanlara yönelik legal din eğitimi yoktur; devlete ait hiçbir kurum yoktur, devlet dışındakiler de zaten yasaklanmıştır.
10. Cumhurbaşkanı Sezer zaman zaman dışlayıcı laikliğin altın çağına öykünen konuşmalar yapıyordu…
2004 yılı Diyanet sempozyumunda dinlemiştim, orada Sayın Sezer dışlayıcı laikliğin açık bir örneği olan konuşmasında, dinin bir vicdan işi olduğunu iddia ederek; “laik birey, dininin bu dünyaya etki etmesine izin vermez” demişti. Başka bir dışlayıcı laiklik örneği de Anayasa Mahkemesi'nin Niyazi Berkes'e atıfla yaptığı “laiklik, dinin devletten ayrılması değil, dünya işlerinden ayrılmasıdır” tarifidir. Bu kadarını Fransa'da bile bulmak zor…
Türkiye'de askerler laik cumhuriyeti kuran aktörlerden; peki onlar pasif laikliğe nasıl bakar?
Laik cumhuriyetin kurulmasında ordunun rolü olmuştur ama asil fikri yönlendirmeyi Mahmut Esat Bozkurt gibi siviller yapmıştır. Asker felsefe üretmez; zaten bu mesleğinin dokusuna da aykırıdır.
Medya pasif laikliğe nasıl baktı?
Dışlamacı laik kesimden bazıları “bu bir Amerikan projesidir” veya “hükümetin planıdır” gibi komplo teorileri ürettiler. İslami kesim tamamen sessiz kaldi. Herhalde birinci kesim “pasif” kelimesinden ikinci kesim “laiklik”ten rahatsız oldu.
Ama pasif laiklik Amerikan modelini ön plana çıkarıyor…
Dayatmacı laikliği de Orta Asya'dan getirmedik; Fransa'dan esinlendik. Neticede pasif laiklik, laikliğin, dini kamusal alandan dışlamayan, liberal bir devleti savunan türü. Bu tip bir laiklik yorumunun, sadece Türkiye'de değil tüm dünyada dinini sosyal hayatta yansıtmak isteyen dindarları laikliğe ısındıracağını düşünüyorum. Neticede pasif laiklik, laikliği zayıflatmaz, güçlendirir.
Dışlayıcı ve pasif laiklikler açısından Diyanet'i nereye koyuyorsun?
Diyanet'in mevcut halinin en ateşli savunucuları arasında dışlayıcı laikçiler de yer alır; zira Diyanet'siz İslam'ın kontrol dışı kalacağını düşünürler. Diyanet'in bugünkü halini laikliğin herhangi bir türü ile bağdaştırmak teorik olarak imkânsız.
Ne yapılmalı?
Diyanet'in devlet bürokrasisinden çıkarılması, en azından idari ve parasal özerkliğe kavuşmasıdır. Diyanet vakif gelirleri ile finanse edilirse bütçeden pay ayrılmasına gerek kalmaz. O zaman Aleviler'in haklı tenkitleri de sona ermiş olur.
AK Parti pasif laik mi?
Adnan Menderes'le başlayıp, Turgut Özal ile devam eden bir çizgide sağ partiler dışlayıcı laikliğe karşı çıkmışlardır. Günümüzde liberaller ve bazı muhafazakârlar benim pasif laiklik dediğim görüşü savunuyorlar. AK Parti'nin laikliğe bakışını da bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Peki Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'yi laiklik karşıtı gören kararı ne anlamı geliyor?
Bence şu anlama geliyor: AK Parti dışlayıcı laikliğe karşıdır. Zaten Türkiye'de bir sağ partinin dışlayıcı laikliği savunması siyaseten mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder