8 Şubat 2010 Pazartesi

Tünelin Ucundaki Yeni Anayasa

Emekli Diplomat

02 Şubat 2010 Hispanatolia.com


12 Eylül askeri darbesinin ürünü mevcut Anayasanın, bugüne kadar çeşitli vesilelerle başlangıç bölümü ve tam 83 maddesinde yapılan değişikliklere karşın, bir türlü tümüyle yenilenememiş olması iki olasılığa işaret ediyor: ya bu değişiklikler anayasanın demokratik nitelik kazanması için yeterli olmuş; ya da ülkede çağdaş demokratik bir anayasaya önemli bir direnç bulunuyor.

Evrensel normlar göz önüne alındığında, Türkiye’de ilk olasılığın söz konusu olduğunu söylemek elbette mümkün değil. 12 Eylül darbesiyle Avrupa Konseyi (AK) kurucu üyeliği askıya alınma aşamasına kadar gelmiş olan Türkiye, bugün hâlâ başta parti kapatmalarında olmak üzere Strasbourg ölçütlerine tam uyum göstermiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğüyle ilgili 10. maddesini ihlâl etmekten en çok mahkûm olan üyeler arasında yer alıyor. Ve bu durum, geçen hafta bir parlamenteri (Mevlût Çavuşoğlu) iki yıllığına AK’nin Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanlığı’na seçilmesine karşın sürüyor.

Aslında bu çelişkili durumu Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinde de gözlemlemek mümkün.

Nitekim Aralık 1999’da yapılan Helsinki Zirvesi, demokratik bir anayasaya sahip olmamasına karşın, Türkiye’yi tam üyeliğe aday ülke ilân ederken, üyeliğe giden yolu oldukça kısaltmıştı. Aynı yılın Şubat ayında terör örgütü lideri Türkiye’ye teslim edilmiş olduğundan, o zamana değin demokratikleşmenin önüne çıkarılmış bulunan terörle mücadele “mazereti” ortadan kalkmıştı.

Türkiye’nin önünde öncelikle yerine getirmesi gereken Kopenhag siyasi ölçütleri vardı ve bu ölçütler AK üyeliği için artık yeni adaylara şart koşulan Strasbourg ölçütleriyle birebir örtüşüyordu. Başka bir deyişle, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin “nasıl olsa üyeyim” diyerek yerine getirmediği ilkelerine uyması, Kopenhag ölçütlerini de karşılaması anlamına gelecekti. Anayasadaki değişikliklerin çoğu bu süreçte yapıldı gerçi ama siyasi ölçütlerin tümüyle karşılandığı anlamına gelen “Yeni Anayasa” konusu, 2007 genel seçimlerine kadar pek gündemde olmadı.

Anımsanacağı gibi, 22 Temmuz 2007 seçimlerinden büyük bir zaferle çıkan ve Abdullah Gül’ü muhalefetin itirazına karşın Cumhurbaşkanı seçtiren AK Parti, toplumda tartışılması amacıyla, Profesör Ergun Özbudun ve akademisyen arkadaşları tarafından hazırlanan bir anayasa taslağını ortaya attığında ortalık karışmıştı. Temel hak ve özgürlükler alanını genişleten ve ana hatlarıyla daha demokratik bir sistem öngören taslağın eleştirilecek birçok bölümü vardı belki ama özellikle Anayasa Mahkemesi’nin üye oluşumu ve görevleri açısından yeniden yapılandırılması, AK Parti’nin güçler ayrılığını ortadan kaldırmaya yönelik bilinçli bir girişimi olarak nitelendirilmişti. Anayasa taslağının 112. maddesinin, demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’nin öngörülen 17 üyesinden 8’inin yasama organınca (beşte üç çoğunlukla) seçilmesini önermesi böyle bir nitelemenin gerekçesini oluşturuyordu.

Aslında, Anayasa Mahkemesi üyelerinden 8’inin Meclis’te beşte üç çoğunluğa sahip aynı siyasi parti tarafından seçilmesi sadece teorik bir olasılık olarak görünüyor. Çünkü Mahkeme üyelerinin tümünün aynı dönemde değil, değişik dönemler itibariyle seçilmesi söz konusu. O bakımdan, ünlü Fransız anayasa hukukçusu Maurice Duverger’nin yürütme ve yasamanın aynı siyasi partinin denetiminde olmasının, “erkler ayrılığını”(séparation des pouvoirs) uygulamada “erkler birleşmesine” (concentration des pouvoirs) dönüştürdüğüne dikkat çeken yaklaşımını yargıyı da kapsayacak şekilde genişletmek doğru değil. Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir bölümünün yasama organınca seçilmesi, yargının siyasallaştığı anlamına gelmediği gibi, AK Parti’nin üç erke de sahip olma arzusunda olduğu iddiasıyla üretilen “sivil vesayet” veya “sivil darbe” görüşüne de dayanak oluşturmuyor.

Buna karşılık, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ocak 2008’de, sivil toplumun güçlü desteğini alan “Yeni Anayasa” projesini kenara bırakması ve içinden türbanlı öğrencilerin üniversitelere serbestçe girmelerini sağlayacak anayasa değişikliğini çekip çıkarması, o dönemde anayasa taslağına karşı çıkanların olduğu gibi, bugün de “sivil darbe” görüşünü üretenlerin elini güçlendiriyor. Nitekim Anayasa Mahkemesi, o zaman bir yandan “türban serbestîsini” iptal ederken, diğer yandan da kapatma davasıyla Demokles’in kılıcını AK Parti üzerinde sallamıştı. 11 üyesinden 7’sinin onayını almadığı için kapatılmamış olsa da, AK Parti ana muhalefete göre, “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olduğunun Anayasa Mahkemesince belirlendiği gerekçesiyle, artık “Yeni Anayasa” yapma yeterliliğini yitirmiş sayılıyor.

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bu konuda bir adım daha ileri gidiyor ve AK Parti’nin sadece laikliğin değil, laik demokratik Cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilmiş” olduğu gerekçesiyle, “ne reform yapmaya, ne de anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur; olmamalıdır” şeklinde görüş bildiriyor.

Kanadoğlu, bu açıklamasından sonra katıldığı bir TV programında, AK Parti’nin hiçbir reform yapamayacağını söylemediğini belirtirken, hakkında kapatma davası açılmış bir parti olduğundan, özellikle parti kapatmalarının güçleştirilmesiyle ilgili anayasa değişikliği yapamayacağının altını çiziyor. Oysa aynı TV programına katılan Demokrat Yargı Derneği Başkanı Osman Can’ın da altını çizdiği gibi, özünde askeri bir darbe anayasası olan 82 Anayasası’nın parti kapatmalarla ilgili 68 ve 69. maddelerinin ivedilikle değiştirilmesi ve Siyasi Partiler Kanunu’nda buna uygun değişikliklere gidilmesi, AİHM içtihadına (Venedik ölçütleri) biran önce uyum sağlanması bakımından önem taşıyor.

Bugün parti kapatmaların yanı sıra ivedilikle ele alınması gereken bir diğer konu, mevcut anayasanın demokrasilerde kabulü mümkün olmayan ölçüde genişletmiş olduğu askeri yargı alanının bulunması gereken yere çekilmesi. Darbe iddialarının gündeme damgasını vurduğu, çok sayıda eylem planının ortaya atıldığı ve Ergenekon iddianamelerinde olsun, Poyrazköy iddianamesinde olsun, emeklilerin yanı sıra, çok sayıda muvazzaf asker sanığın bulunduğu bir ortamda, yargıda çift başlılığın biran önce ortadan kaldırılması gerekiyor. Bunun için, Anayasa Mahkemesi’nin asker kişilerin, darbe girişimleri başta olmak üzere, ağırlıklı olarak sivil mahkemelerde yargılanmalarını sağlayan yasal düzenlemeyi iptal kararı da göz önüne alınarak, öncelikle 145. Maddede değişiklik yapılması zorunlu görülüyor. Aynı şekilde, Askeri Yargıtay’la ilgili 156. ve Askeri İdare Yüksek Mahkemesi ile ilgili 157. Maddelerin de değiştirilerek, demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi, Yüksek askeri mahkemelerin Yargıtay ve Danıştay’ın birer dairesine dönüştürülmesinde yarar bulunuyor.

Bugün gelinen noktada, AK Parti’nin çok daha yüksek sesle “Yeni Anayasa” gereğini dile getirdiği görülüyor. Önceki gün uluslararası Demokrasi Kongresinde konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “anayasa miadını doldurmuştur, son kullanım tarihi geçmiştir” derken, AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış bir süredir “AB standartlarında yeni bir anayasa” yapılması gerektiğini vurguluyor. Aslında tıkanmış olan AB ile ilişkilerin rayına oturtulması, son tahlilde yeni ve demokratik bir anayasa yapılmasından geçiyor.

Hükümet öncelikle, yukarıda altı çizilen iki konuda, yani parti kapatmalarını güçleştiren ve askeri yargı alanını daraltan anayasa değişikliklerini, gerekirse referanduma götürmek üzere gündeme getirmeye kararlı görülüyor. Bu değişikliklerin gerçekleştirilebilmesi, kuşku yok ki, mevcut darbe anayasasını muhafaza etmek için türlü teoriler üreten demokrasi karşıtı kesimin direncini kırmak bakımından önem taşıyor. Yeni anayasaya gelince, şimdilik tünelin ucunda görünüyor ama bu noktaya varmak bile, Türkiye’nin demokratik hukuk devletine dönüşmesi sürecinde atılmış önemli bir adım olacak.


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page


 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı