24 Şubat 2010 Çarşamba

18.Yüzyılda Üsküdar

Bahir SELÇUK
Adıyaman Üniversitesi

18. YÜZYILA AIT BIR MECMUADA ÜSKÜDAR

ÖZET
Mecmualar, edebiyat tarihine yansımamıs belgeleri içermesi, tarihi ve coğrafî arastırmalar için müracaat kaynağı olması gibi birçok hususta arastırmacıya katkı sağlar.

Milli Kütüphanede kayıtlı bir bir mecmua çesitli konular yanında Osmanlı coğrafyasından bazı sehir ve kasabalar hakkındaki izlenimler de yer almaktadır. Mecmuada, o dönemde bir kadılık olan Üsküdar’dan da çesitli yönleriyle bahsedilmektedir.

Bu çalısmada, mecmuada yer alan Üsküdar’la ilgili bilgiler, farklı kaynaklara da müracaat edilerek ele alıncaktır.

...

Üsküdar (Medine-i Üsküdar)

Bilindiği üzere istanbul ismi esas olarak, Marmara Denizi ve suların çevrelediği yarımadayı isaret eder. Osmanlılar tarafından “nefs-i Istanbul” denilen bu yarımadanın dısında kalan ve “bilâd-ı selâse” adı verilen Üsküdar, Galata ve Eyüp, sur içi tabir edilen yarımadaya bağlı kadılık bölgeleri seklinde teskilatlanmıs ve zamanla Istanbul adı altında bütünlesmislerdir.14 Mecmuada da, Üsküdar’dan “Medine-i Üsküdar”; sur içi Istanbul’dan da hep “nefs-i Islambol” seklinde bahsedilmistir.15

Mecmuada Üsküdar, önce coğrafi konumu ile resmedilir. Üsküdar’ın büyüklüğü karsısındaki hayret ve saskınlık; “Bu sehr, bir sehr-i ‘azîmdür”16. ifadesiyle dile getirilir. Ardından Boğaz’ın önemli bir yerinde bulunan sehrin konumu su sekilde tasvir edilir: “Deryâ kenârında Akdeniz ile Karadeniz birbirine kavusdugı yerde ve Islambol’un karsusında yakındur.”17 Üsküdar’ın sur içinde bulunan saraya yakınlığına “Padisâh sarâyından dogrı Üsküdar’a geçilmeli olsa yarım sâ’at ancak vardur.”18 ifadesiyle dikkat çekilir.

Üsküdar ile sur içi Istanbul arasındaki yakınlığa rağmen Boğaz’daki siddetli akıntı, ulasımı zorlastırmakta ve güzergâh değisikliğini zaruri kılmaktadır.19 Karadeniz’le Marmara arasındaki bu akıntıların çok eski dönemlerden beri problem olduğu, ulasımı engellediği bilinmektedir. Bu önemli hadiseye yerli ve yabancı eserlerde sıkça rastlanır20. Hatta Rolin Olivier: “Akıntı o kadar belirgin ve kuvvetlidir ki, bazı yerlerde Boğaz bir deniz kolu olmaktan ziyade, bir nehre benzer.”21 der.

Sur içi Istanbul’daki padisah sarayı ile Üsküdar arası yarım saatlik bir mesafe olduğu halde kuvvetli akıntının etkisinden dolayı doğrudan karsıya geçis mümkün değildir, uzun bir yolun kat edilmesi gerekmektedir: “Padisâh sarâyından dogrı Üsküdar’a geçilmeli olsa yarım sâ’at ancak vardur. Lâkin akındı yegindür, dogrı geçilmez.22” Istanbul’dan Üsküdar’a geçmek isteyen kayıklar, önce Galata’ya geçmekte oradan da sahil boyunca ilerleyerek Besiktas’a varmaktadır: “Zikr olunan akındı sebebiyle kayıklar Üsküdar’a geçmeli olsa Islambol’dan Galata’ya geçer. Arası bir kursun menzili yirdür. Andan sonra evlerün ve sarâylarun dibin sıyırdarak tamâm Besikdas’a çıkar.”23 Besiktas’tan hareket eden kayık ve gemiler, akıntının tesiriyle yalpalaya yalpalaya Üsküdar’a yanasabilmektedir: “Kayıkları ve gemileri oradan salarlar, çalarlar gör ki akındı asagı çeker yanbegi yanbegi gelür, Üsküdar’a yanasur. Dâ’imâ böyledür”.24

Boğaz anlatılırken sahil boyunca sıralanmıs olan görkemli yapılara, Anadolu ve Rumeli Hisarlarına, Kavak Iskelesi’ne de değinilir: “Devletlilerün köskleri ve sarayları yalıda köyler bir birine senlik çatınmıs ta hisârlara çıkıncaya dek. Bu hisârlar didigimüz karsı karsıya iki küçük kal’adur. Birine Rumili hisârı birine Anatolı Hisârı derler. Topları mükemmel birbirin gözedür. Islambol’a düsmanı geçirmez. Ikisinün mâbeyni yarım sâ’at ancak olmak gerek.”25 Müellif iki hisar arasındaki kısımda Boğaz’daki akıntının daha siddetli olduğuna belirtir. “Isde burada Karadeniz, ‘azîm ırmaklar gibi çaglaya çaglaya akar. Islambol öninde Akdeniz’e karısur. Bu Karadeniz Bogazı Islambol’dan çıkar tâ Kavak Iskelesi’ne dek, gayrı ötesi gensekdür. Kavak Iskelesi Islambol’a on sekiz mil yerdür. Islambol’dan Kavak kasabasına dek senlik kesilmez”.26

Üsküdar’a geçmek isteyen kayıkların takip ettiği zorunlu güzergâh noktalarından olan Galata ve Besiktas’tan da birkaç cümleyle bahsedilir. Besiktas’tan bahsedilirken, yerini bugün Dolmabahçe Sarayı’nın almıs olduğu Besiktas Sarayı’na değinilir.27 “Besikdas didigimüz merhûm Sultân Muhammed binâ eylemis safî çinîden bir ‘azîm sarâydur ki nazîri bulunmaz. Böyle bir binâ görilmemisdür. Tahmînen Üsküdar karsusundan yukarıdur.”28

Istanbul’un tam karsısına düsen Galata, farklı milliyetten insanların yasadığı bir yerdir: “Islambol’un tamâm orta yerinin karsusında Galata ta’bîr ederler bir ‘azîm dahi vardur. Gûyâ Karadeniz Bogazı’na dogru bir alçak tag çekilmis gitmis ol tagın yüzündedür. Bu Galata didigimüz yetmis iki millet bunda mevcûddur denilse belki hilâf olmıya.”29

Eski Üsküdar’ın merkezini çarsı, cami ve çesme olusturur.30 Mecmuada: “Bu sehirde ‘azîm hanlar ve çârsûlar ve ‘acâyîb hamâmlar vardur.”31 denilmektedir. Kaynaklara baktığımızda mecmuada ayrıntısına girilmemis bu tespitin doğrulandığını görürüz.32 Yine Üsküdar’ın dini kimliğinde önemli bir yer tutan Yeni Valide Cami ve Atik Valide Camiine de isaret edilir33: “ Iki dâne Vâlide Sultân Câmi’i vardur. Biri iskelede bir At Bâzârı’nda ikisi dahi selâtîn câmî’leridür.”34

Mecmuada, “Suları firâvân.”35 denilerek Üsküdar’ın su yönünden zenginliğine dikkat çekilir. Osmanlı kültüründe suya apayrı bir önem verilmistir. Kaynaklar, Üsküdar’da ilkini Mihrimah Sultan’ın yaptırdığı “18 büyük, 17 küçük isale hattından ve 170 çesme, 39 tane kuyu, 16 tane vakıf suyu, 19 tane sebil, 2 tane maksem, 1 su terazisinden.”36 bahsederler...

...

Makalenin tamami icin tiklayiniz.(14 sayfa)


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

The Reflection Cafe

Site İstatistikleri

Locations of visitors to this page


 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı